Karanlık Mod
18-01-2025
Logo
?Riyazü’s-Salihin – Ders: 002 – “Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun.” Hadisi 2- Allah seni, dinini nasıl korur
   
 
 
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla  
 
Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamdolsun. Sözünün eri ve dosdoğru olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’e salat ve selam olsun. Allahım senin bize öğrettiklerinden başka bir ilmimiz yoktur. Şüphesiz ki sen alim ve hakimsin. Allahım bize fayda verecek ilmi öğret, öğrendiklerimizden de faydalanabilmeyi nasip et. İlmimizi arttır, hakkı hak olarak göster ve ona itaat etmekle rızıklandır, batılı da batıl olarak göster, ondan sakınmakla bizi rızıklandır. Bizi, sözü işitip güzel bir şekilde itaat edenlerden eyle, rahmetinle bizi salih kullarınla beraber cennetine koy. Bizi cehalet ve vehim karanlıklarından, ilim ve mağfiret nuruna çıkar. Şehvet ve arzularımızın çukurundan alıp cennetine kavuştur.

Bir Önceki Dersten Alıntılar:

Değerli kardeşlerim, halen Rasulullah (s.a.v.)’in dinin temeli niteliğindeki hadisi üzerinde duruyoruz. Bu hadis-i şerif İbn Abbas’tan naklediliyor: ‘Bir gün Rasulullah (s.a.v.)’in arkasındaydım. O (a.s.) şöyle buyurdu:

(( يَا غُلَامُ, إِنِّي أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ: احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ, احْفَظْ اللَّهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ, إِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلْ اللَّهَ, وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ, وَاعْلَمْ أَنَّ الْأُمَّةَ لَوْ اجْتَمَعَتْ عَلَى أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَنْفَعُوكَ إِلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ لَكَ, وَلَوْ اجْتَمَعُوا عَلَى أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ لَمْ يَضُرُّوكَ إِلَّا بِشَيْءٍ قَدْ كَتَبَهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, رُفِعَتْ الْأَقْلَامُ وَجَفَّتْ الصُّحُفُ ))

[ أخرجه الترمذي في سننه ]

 “Ey çocuk sana birkaç kelime öğreteceğim. Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun, sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulasın. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet eğer sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şey ile fayda verebilirler ve eğer sana bir şey ile zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Kalemler kaldırıldı ve sahifeler kurudu.”  

[ Tirmizi, Sünen ]

Tirmizi dışında başka bir rivayette yine şöyle buyruluyor:

(( يَا غُلَامُ أَوْ يَا غُلَيِّمُ, أَلَا أُعَلِّمُكَ كَلِمَاتٍ يَنْفَعُكَ اللَّهُ بِهِنَّ؟ فَقُلْتُ: بَلَى, فَقَالَ: احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ, احْفَظْ اللَّهَ تَجِدْهُ أَمَامَكَ, تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ, وَإِذَا سَأَلْتَ فَاسْأَلْ اللَّهَ, وَإِذَا اسْتَعَنْتَ فَاسْتَعِنْ بِاللَّهِ, قَدْ جَفَّ الْقَلَمُ بِمَا هُوَ كَائِنٌ, فَلَوْ أَنَّ الْخَلْقَ كُلَّهُمْ جَمِيعًا, أَرَادُوا أَنْ يَنْفَعُوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, لَمْ يَقْدِرُوا عَلَيْهِ, وَإِنْ أَرَادُوا أَنْ يَضُرُّوكَ بِشَيْءٍ, لَمْ يَكْتُبْهُ اللَّهُ عَلَيْكَ, لَمْ يَقْدِرُوا عَلَيْهِ, وَاعْلَمْ أَنَّ فِي الصَّبْرِ عَلَى مَا تَكْرَهُ خَيْرًا كَثِيرًا, وَأَنَّ النَّصْرَ مَعَ الصَّبْرِ, وَأَنَّ الْفَرَجَ مَعَ الْكَرْبِ, وَأَنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا )) 

[ أخرجه أحمد في سننه ]

“Ey çocuk sana birkaç kelime öğreteyim mi?” “Evet ya Rasulallah” dedim. Şöyle buyurdu: “Allah’ın emir ve yasaklarını gözet ki; O’nun yardım ve desteğini daima karşında bulasın. Bolluk zamanların da Allah’ın emirlerine bağlı kalmakla O’nu tanı ki; O da darlığa düşünce seni kurtarmak suretiyle seni tanısın. İstediğin zaman Allah’tan iste, yardım dilediğin zaman Allah’tan yardım dile. Bil ki ümmet eğer sana bir şeyle fayda vermek üzere toplansa, sana ancak Allah’ın senin lehine yazdığı şey ile fayda verebilirler ve eğer sana bir şey ile zarar vermek üzere toplansa ancak Allah’ın senin aleyhine yazdığı şeyle sana zarar verebilirler. Bil ki; yardım ve zafer sabırla beraberdir. tasa ve sıkıntının peşinde ferahlık, güçlüğün ardında da kolaylık vardır.”

[ Ahmed b. Hanbel, Müsned ]

Şöyle söylesek abartmış olmayız: Bu hadis dinin temeli yani usulü’d-din ile imanın temeli ile ilgili hadislerin en önemlilerinden biridir. 

Hadisin Anlamı Kapsamında Korumanın Çeşitleri:

Geçtiğimiz derste bu hadisin bazı bölümlerini açıklamıştık. ((Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun)) . Geriye Allah’ın koruması kısmı kaldı ki bu iki şekilde olur: Dünyevi koruma ve uhrevi koruma 
Dünyevi koruma şudur; Allah senin bedenini hastalıktan, amansız hastalıklardan korur, aileni, çocuklarını her türlü kötülük ve eziyetten muhafaza eder, malını korur. Bu dünyaya dair bir korumadır. Bu korumanın bedeli Allah’ın dinini korumaktır. Kulun Allah’ın dinini, emirlerini yerine getirerek, yasaklarını terk ederek, durması gereken sınırlarda durarak korumasıdır. Bunlara önceki derste ayrıntılarıyla değindik. 
Bugün değineceğimiz konu:

Allah senin dinini nasıl korur?

Sen O’nun dinini korur, emirlerini yerine getirir, yasaklarını terk eder, Allah Azze ve Celle’nin sınırlarında durursan, Allah senin dini muhafaza eder peki, nasıl?
Öncelikle, Allah seni helak edebilecek şüphelerden, haram olan şehvet ve arzularından korur. Akılda olan şeyler başkadır, ruhta olanlar başkadır. Allah aklını şüphelerden korur. Allah’ın emir ve yasaklarında, O’nun sınırlarında durabilen kişinin aklına, bozulmuş bir inancın sirayet etmesi mümkün değildir. Kaç insan dinin gölgesi altında bozuk inançlara ikna olur? Bozuk bir inanç dünyada insanın hareketlerini felç eder. Aklına şüpheler giren insanın ameli de bozulur. Hatta kötüye gider. Haram olan arzu ve isteklere, şehvete kapılan kişinin Allah ile arasına bir perde girer. Ama kim Allah’ın koyduğu sınırlarda durmayı bilir ve onu aşmazsa, emirlerini uygular, yasaklarından kaçınırsa, çok büyük bir ihtimalle Allah Azze ve Celle onu iki tehlikeli afetten korur; Saptıracak şüpheler ve tehlikeli şehvet ve arzular.
Seleften bazıları der ki:

(( إذا حضر الرجلَ الموتُ, يقال للملَك: شمَّ رأسه، قال: أجد في رأسه القرآن، فيقال له: شمّ قلبه، فيقول: أجد في قلبه الصيام، فيقال: شمّ قدميه، فيقول: أجد في قديمه القيام، فيقول الملك: حفظ نفسه، فحفظه الله عز وجل ))

 Kişiye ölüm gelince meleğe denir ki: “Başını kokla”. Melek der ki: “Onun başında Kur’an var.” Ve denir ki: “Kalbini kokla.” Melek yine şöyle der: “Kalbinde oruç var.” Yine denir ki: “Ayaklarını kokla” “Ayaklarında namaz var.” Ve melek der ki: “O kendini korudu, Allah da onu koruyor.”  

Ben yeryüzünde Allah’ın muhafazasında, her türlü sıkıntıdan korunmuş, belalardan, kaostan, tehlikelerden, musibetlerden korunmuş bir hayatı temenni etmeyen bir insan olduğuna inanmıyorum. Allah seni korur. Bunun bedeli de O’nun emir ve yasaklarını koruyup, sınırlarını muhafaza etmendir.
Rasulullah (s.a.v.)’in dualarından biri, O uyumadan önce şöyle dua ederdi:

(( بِاسْمِكَ رَبِّ وَضَعْتُ جَنْبِي, وَبِكَ أَرْفَعُهُ, إِنْ أَمْسَكْتَ نَفْسِي فَارْحَمْهَا, وَإِنْ أَرْسَلْتَهَا فَاحْفَظْهَا بِمَا تَحْفَظُ بِهِ عِبَادَكَ الصَّالِحِينَ ))

[ أخرجه البخاري عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ في الصحيح ]

“Senin adınla Rabbim, yanımı (vücudumu) bıraktım ve senin iradenle onu kaldırırım. Ruhumu alırsan, ona rahmet et. Eğer geri gönderirsen (öldürmezsen), salih kullarını koruduğun gibi, onu da koru.”  

[ Buhari Sahih’te Ebu Hureyre’den naklediyor. ]

Gerçek şu ki, insan uyuduğunda bir daha uyanmayabilir. Allah Teala onu dünyadan alabilir. Umut edilir ki Allah bu cana merhamet etsin. Ama eğer bir gün daha yaşamasına izin verirse, o zaman da istenir ki Allah Azze ve Celle onu her türlü şüphe ve günahtan korusun. Rasulullah (s.a.v.)’in dualarından biri de şöyledir:

(( اللهم احفظني بالإسلام قائما، واحفظني بالإسلام قاعدا، احفظني بالإسلام راقدا ))

 “Allahım! Beni, ayakta iken İslâm üzere koru (sâbit kıl). Beni otururken İslâm üzere koru (sâbit kıl). Beni uyurken İslâm üzere koru (sâbit kıl).”  

Biz uyuruz, koşarız, dururuz. “Rakıd” uyumak demektir. Durmak sabit kalmak ve koşmak hızlı hareket etmektir. “rakade” istirahat edip uyumaktır. 

(( اللهم احفظني بالإسلام قائما، واحفظني بالإسلام قاعدا، احفظني بالإسلام راقدا ولا تطع فيّ عدوا ولا حاسدا ))

“Allahım! Beni, ayakta iken İslâm üzere koru (sâbit kıl). Beni otururken İslâm üzere koru (sâbit kıl). Beni uyurken İslâm üzere koru (sâbit kıl). Hiçbir düşmanın ya da hasetçinin başıma gelen belâdan dolayı halime gülmesine izin verme.” 

Rasulullah (s.a.v.) bir yolcuyu uğurlamak istediğinde de şöyle derdi:

(( أَسْتَوْدِعُ اللَّهَ دِينَكَ وَأَمَانَتَكَ وَخَوَاتِيمَ عَمَلِكَ ))

[ أخرجه الترمذي عن ابن عمر في سننه ]

 “Senin dinini, emanetini ve amellerinin sonuçlarını Allah'a emanet ediyorum"  

[ Tirmizi Sünen’inde ibn Ömer’den nakletmiştir ]

İbn Ömer Rasulullah (s.a.v.)’den şöyle naklediyor: Lokman Hekim der ki:

(( إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ إِذَا اسْتُوْدِعَ شَيْئًا حَفِظَهُ ))

[ أخرجه أحمد في مسنده ]

 “Bir şey Allah’a emanet edilirse Allah onu korur.”  

[ Ahmed b. Hanbel, Müsned ]

Yani bir yolculuğa çıktığında kalbinin derinliklerinden şöyle sadık ve samimi bir dua ederdi:

(( اللَّهُمَّ أَنْتَ الصَّاحِبُ فِي السَّفَرِ, وَالْخَلِيفَةُ فِي الْأَهْلِ وَالْمَالِ, اللَّهُمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ وَعْثَاءِ السَّفَرِ, وَكَآبَةِ الْمُنْقَلَبِ ))

[ أخرجه الترمذي والنسائي عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ في سننهما ]

“Ey Allah'ım (hazarda olduğu gibi) yolculukta (da) arkadaş(ım) ve aile(m) de vekil(im) sensin. Yolculuğun sıkıntısından, üzüntülü dönüşten, aile ve malda kötü hal(e düşmek) den sana sığınırım.”  

[ Tirmizi ve Nesai Ebu Hureyre’den nakletmiştir ]

Sen yolculuğa çıktığında bir şeyleri Allah’a emanet ettiğin sürece Allah Subhanehu ve Teala emanetlerini zayi etmez.

Şimdi, bu hadiste çok önemli bir şey var:

Mümin Allah’ın sınırlarını aşmadığı sürece Allah Teâlâ onu koruyacağını vaat ediyor. Peki, nasıl koruyacak? Az önce şöyle söyledim: Allah o kolunu sapkın şüphelerden, tehlikeli, helak edici arzulardan korur.
Bazı alimler der ki: Allah Teala mümin kulunu dinini bozacak, ifsat edecek her şeyden çeşitli koruma yolları ile korur. En önemli olan dinindir. Rabbimiz Azze ve Celle korumanın her türlüsü ile, farklı şekillerde muhafaza eder. Senin dinini korur. Bazılarını fark etmez, bazılarından hoşlanmazsın. Peki, nasıl? Sen Allah’a “Ya Rabbi dinimi koru” dersin.

(( إِنْ أَمْسَكْتَ نَفْسِي فَارْحَمْهَا, وَإِنْ أَرْسَلْتَهَا فَاحْفَظْهَا ))

"Eğer geri gönderirsen (öldürmezsen), salih kullarını koruduğun gibi, onu da koru.” 

Allah Teala’nın sınırlarını koruduğunda en derinden O’nun seni korumasını istersin. En önemlisi Allah’ın muhafazasıdır. Allah senin dinini korur. Çünkü o temeldir,  esastır. Sen farkında bile olmadan O (c.c.) seni korur. Allah senin dinini korur sen anlamazsın. Dinini korurken seni rahatsız edici şeyler olabilir. Mesela dünyada belli bir işi isteyebilirsin. Ama bu iş konusunda önüne engeller çıkar. Yine büyük hayaller gerçekleştirmek, akademik düzeyde dereceler kazanmak veya çok rızık kazanmak için batıya seyahat etmeyi planlayabilirsin. Ama çok rahatsız edici engellerle karşılaşırsın. İstediğin şey ile arana engeller girer, rahatsız olursun, öfkeden delirebilirsin, daralırsın, Rabbine sitem edersin. Bu zorluk, bu engeller nedir! Aslında onlar müminin hoşlanmadığı bir çeşit korumadır. O (c.c.) seni bu bol gelirli ticaretten alıkoyar belki ama aslında senin dinini koruyordur.
Birini hatırlıyorum mesela pilot olmayı çok istiyordu. Biliyorsunuz pilotluk hem eğlenceli hem de geliri yüksek olan bir meslektir. Ama pilotların çoğu zamanı batılı ülkelerde, başkentlerde, oradaki otellerde, sapkınlıkların yaşandığı otellerde geçer. Ancak onu bu mesleği icra etmekten alıkoyan bir hastalığa yakalanır. Asıl görevine yani eğitimine geri döner. Sonra imani anlamda ilerleme kat eder ve Allah’ın onu aslında koruduğunu anlar. Allah Teala çok istediği o meslek ile arasına bir engel olarak hastalık vermiştir. 
İçinde şüpheler, sapkınlıklar, günahlar barındıran, sahibini karanlıklara sürükleyen meslekler vardır. Mümin dualarında sadık olduğunda, Allah mümin kulunun hoşlanmadığı şeylerle onu muhafaza edebilir. Dünya nimetlerinden istediklerini elde etme yolunda engeller koyabilir. Bu aslında müminin sadık ve sevilen bir kul olduğunun belirtisidir. Yolunda bir engel görür, bir engel daha, bir tane daha… Çok istediği o yolda önemsediği o şeyde hep engellerle karşılaşır. O zaman kesin olarak bilir ki, Allah Teala onu bu engellerle koruyor. Zira insanın dini en değerli varlığıdır. Hepiniz bilirsiniz: Hz. Ömer başına bir musibet geldiğinde nasıl davranırdı? Şöyle derdi:
((الحمد لله ثلاثا؛ الحمد لله إذ لم تكن في ديني))
“Üç kez Elhamdülillah, Allah’a hamd olsun çünkü bu dinim ile alakalı değil.”
Bazen bir yolculuk olur. Bu yolculuk, yol kenarlarında, kaldırımlarda her türlü iğrenç günahın işlendiği ülkelerde ikamet eden bin kişinin seyahatidir. Eğer bin kişi o yolculuğa çıksa onlardan, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar kişi geri döner. Onlar Allah’ın emirlerini muhafaza etmişlerdir. Kaymak çok kolaydır, orada yoldan sapmak olağan bir şeydir. Eğer Allah onlara bu yolculuğu kolaylaştırmasa dinini ve ahretini kaybedebilirler. Bu Allah’ın bir muhafazasıdır. 
Bu yüzden ilk koruma, Allah’ın bedenini ağır hastalıklardan, ölümcül hastalıklardan, sıkıntılardan korumasıdır. Allah’ın seni, aileni, çocuklarını korumasıdır. Bunların hepsi dünyalık korumalardır. Ama ahiret muhafazasına gelince, O da Allah’ın dinini sapkın şüphelerden, helak edici şehvet ve arzulardan korumasıdır. Bu koruma sen fark etmeden birçok yolla gerçekleşebilir, senin hoşlanmayacağın yollarla da olabilir. Ama sen bunu anlayamazsın. Rasulullah (s.a.v.)’in şu hadisi de bunu destekler mahiyettedir:

(( إن الله ليحمي صفيّه من الدنيا كما يحمي أحدكم مريضه من الطعام ))

 “Sizin hastanızı (zararlı) yemeklerden koruduğu gibi Allah da dostunu dünyada korur”  

Mümin kesin olarak şunu bilir: Her şey Allah’ın elinde, kudretindedir. Ve o Allah’ın kaza ve kaderine razıdır. Arzularına, itaate, yaratılışla ilgili emirlere sabreder, aynı zamanda dini emir ve yasaklara da sabreder. Yaratılış ile ilgili emirler kaza ve kader ile ilişkilidir. İşte mümin budur. İmanının yarısı sabır yarısı şükürdür. Fakat sen yaratılışla ilgili emirlere hikmetini bilmeksizin sabredersen, sadece kulluk için, teslim olarak, Allah’ın hikmetine, ilmine, adaletine güvenerek, ibadet ve kulluk maksatlı bunu yaparsan, Allah Teala sana verdiği her türlü şeyin sırrını gösterir. Öyleyse kim o emirleri kulluk ederek ihlâsla yerine getirirse Allah ona bu emrin hikmetini gösterir. Ben sadık bir müminin ancak şöyle söyleyeceğine inanıyorum: Benim bir sıkıntım vardı, ondan bıktım, usandım. Bir süre sonra her şey açığa çıktı. Başıma gelen şey sadece lütuf, mahza hayır, mahza felah, kurtuluş ve başarıymış.
Bu nedenle şunu söyleyebilirim; Allah’ın insana verdiği her şeyi Allah kıyamet günü açığa vuracak ve o gün her şeyin hikmeti ortaya çıkacaktır. İnsan yakıldığı zaman eriyen bir mum gibi erir. İnsan musibetin nimetine şükretmek için erir. Zira bu nimetin zahiri değil batınî hikmetidir. 
Yusuf (a.s.) zindana girdiğinde gariptir ki Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ كَذَلِكَ لِنَصْرِفَ عَنْهُ السُّوءَ وَالْفَحْشَاءَ ﴿

[ 24 سورة يوسف الآية: ]

 “Böylece onu, kötülükten ve ahlâksız bir iş yapmaktan uzak tutmak istedik.”  

[ Yusuf Suresi: 24 ]

O nerede? Zindanda. Zindanın dışında olabilir ama ayağı kayabilir, Allah’ın gözünden düşebilir, asi bir adam olabilirdi. Şimdi hangisi daha üstündür? İşte bu insanın bazen hoşlanmadığı şekilde de olsa işin sonucu itibariyle kulun Allah tarafından korunmasıdır. 
Birini tanıyorum. Şiddete maruz kaldı, bir buçuk yıl sonra Allah onu bu musibetten kurtarınca evinde onu ziyaret ettim. Bana dedi ki: “Vallahi, bin yıl yaşasaydım, bu musibetin bana imanımda kazandırdığı şeyleri elde edemezdim.”
Öyleyse kesin olarak bil ki, Allah Teala hakimdir. Her şeyi uygun şekilde yaratır ve yaşatır, O (c.c.) Alim’dir, her şeyi hakkıyla bilir. O Kadir’dir, Kerim’dir. İşte mümin ve mümin olmayan arasındaki fark şudur, Mümin şöyle der: Ya Rabbi, ben razıyım, Ya Rabbi ben her türlü kaderine razıyım.
﴾اللَّهُمَّ إِنِّي عَبْدُكَ, وَابْنُ عَبْدِكَ, وَابْنُ أَمَتِكَ, نَاصِيَتِي بِيَدِكَ, مَاضٍ فِيَّ حُكْمُكَ, عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ﴿ 
"Allahım! Ben senin kulunum. Erkek ve kadın kullarının çocuğuyum. Alnım (kontrolüm) senin elindedir. Benim hakkımda senin hükmün geçerlidir. Senin, benim hakkımdaki takdirin adalettir.”  
Bazıları der ki: Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:

﴾ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ ﴿

[ سورة الأنفال الآية: 24 ]

“bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına girer.”  

[ Enfal Suresi: 24 ]

Nasıl girer? İbn Abbas şöyle diyor: “Allah kul ile kalbi arasına şöyle girer, onun kalbinden günahı uzaklaştırır” Dikkat edin, insan günah yolunda yürüdüğünde, ama ısrar etmemek şartıyla, eğer ısrar ederse Allah onu o günaha ulaştırır. Eğer ısrar ederse Allah onu o yola koyar. Fakat kişi Allah’ın razı olmadığı bir günah yoluna koyulduğunda ki Allah onun ısrarcı olmadığını, Allah’ın kaderine razı olduğunu bilir ve kulunu farklı musibetlerle o günahtan uzaklaştırır. İşte o zaman Allah’ın hikmet ve rahmeti ortaya çıkar. İşte bu şu ayetin de bir anlamıdır: 

﴾ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ يَحُولُ بَيْنَ الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ ﴿

[ سورة الأنفال الآية: 24 ]

 “bilin ki, Allah kişi ile kalbinin arasına girer.”  

[ Enfal Suresi: 24 ]

İmam Hasan (r.a.) şöyle buyuruyor:
((هانوا عليه فعصوه، ولو عزوا عليه لعصمهم))
“Onu hor gördüler, isyan ettiler ama eğer yüceltselerdi, o da onları muhafaza ederdi.”
Nasıl? Yani onları boş, değersiz, şehvetine düşkün, dünyevi gördüğü zaman Allah da onları hor görür. Onlar Allah’ı hor görünce Allah da onlara günah yolunu açar. Ama eğer onlar Allah’ı yüceltirlerse, Allah onların gözünde çok yüce ve kıymetli olursa Allah da onları muhafaza eder. Allah Azze ve Celle sen O’nu yücelttiğinde seni korur ama sen onu önemsemediğinde seni günaha sevk eder. Allah da onları hor görür. Onlar da öyle yaptılar çünkü Allah’a karşı günah işlediler. Eğer Allah onların gözünde çok kıymetli olsaydı, en kıymetli olsaydı Allah Azze ve Celle de onları muhafaza eder, korurdu.
İbn Mesud şöyle buyuruyor:
إن العبد ليهمّ بالأمر من التجارة والإمارة، حتى ييسر له ذلك، فينظر الله إليه, فيقول لملائكته: اصرفوه عنه، فإنه إن يسرته له, أدخلته النار .
“Bir kul ticaret veya imaretle alakalı bir işe koyulur ve bu iş kendisine kolaylaşır. Allah da yedi kat semanın üstünden ona bakar ve meleklere der ki; Onun işini bozun, eğer bu işi ona kolay kılarsam onu ateşe sokarım.”
İnanın kardeşlerim, bazı meslekler, işler, seyahatler, insanı cennetten alıp cehenneme koyabiliyor. Öyle meslekler var ki geliri çok fazla ama Allah’a karşı çok büyük günahlar barındırıyor. Bazı mesleklerin temelinde kadınlarla ilişki kurmak zorunda kişi, insan kendine bir müddet hakim olabilir ama sonra imanı zayıflar ve arzularına yenilir. İbn Mesud’un dediği gibi:
إن إبليس طلاّع رصّاد, وما هو من فخوخه بأوثق لصيده في الأتقياء من النساء، فاتقوا الله، واتقوا النساء، فإن فتنة بني إسرائيل, كانت في النساء
“iblis ziyadesi ile bakıcı ve gözetleyicidir. Takvaya ermiş kimseleri avlamak için kadınlardan kurduğu tuzaktan daha sağlam bir tuzağa sahip değildir. Allah’tan korkun, kadınlardan sakının. İsrailoğullarının fitnesi kadınlardı.”
Bu arada söyleyeyim; Müminin kaybolabileceği iki büyük tehlikeli boşluk vardır. Bunlar mal ve kadındır. Bu anlamda gözlerini ne kadar haramdan kaçırırsan o kadar muhkem bir kale olursun, ne kadar kazandığına dikkat dersen Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 34 ]

 “Yetim malına yaklaşma”  

[ İsra Suresi: 34 ]

Bunun anlamını biliyorsunuz.

﴾ وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 32 ]

“Zinaya yaklaşmayın.” 

[ İsra Suresi: 32 ]

“Zina etmeyin” buyurmadı. Aksine şöyle buyurdu:

﴾ وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا ﴿

[ 32 سورة الإسراء الآية: ]

 “Zinaya yaklaşmayın.”  

[ İsra Suresi: 32 ]

Çünkü zina çekici bir şehvettir, insanı cezbeden bir özelliği vardır. Dolayısıyla kişinin onunla arasına bir güvenli bölge koyması şarttır. Ben bunu tamamen şuna benzetiyorum, kuru düz bir arazi düşünün, ondan sonra da meyilli bir arazı var, hepsi ot ve su, kaygan çimenle kaplı, ardından da derin tehlikeli bir nehir geliyor. Nehir çok derin ve çok tehlikeli. İnsan o nehre düşerse ölür. İşte bu günahtır. Nehirden önceki meyilli kaygan, ot ve çimlerle kaplı, nemli, kaygan o alan günahın öncesindeki durumdur. Düz ve kuru olan yer ise güvenli bölgedir. Mümin her zaman günah ile arasına güvenli bir alan koymalıdır. Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ وَلَا تَقْرَبُوا الزِّنَا ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 32 ]

 “Zinaya yaklaşmayın.”  

[ İsra Suresi: 32 ]

Zina yapan biriyle arkadaşlık etme. Giyinmiş çıplakların olduğu kötü yollarda yürüme. Seni zinaya yaklaştıran her şeyden uzak dur. Ki Allah da seni muhafaza eylesin. Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ ﴿

[ سورة الإسراء الآية: 34 ]

 “Yetim malına yaklaşma”  

[ İsra Suresi: 34 ]

Yani o yetimin malıdır. Sana “yetimin malını yeme” demiyor ayet. “Ona yaklaşma” diyor. Onu paranla karıştırırsan hüküm açıktır. Bazen kişiye bir iş verilir. Bu iş için ona para verilir. O kişinin kendi şahsi parası da vardır. Aynı zamanda bu işin parası vardır. Acaba burada hüküm nedir? Ayrı hesaplamaktır. Belki sen bu paradan harcadın, kaydetmeyi unuttun. Veya tam tersi, şahsi hesabından harcama yaptın. Kaydetmeyi unuttun. Şahsi paranı ve iş için verilen parayı topladığında sende fazladan para kalıyor ve hata etmiş oluyorsun. Görev için aldığın paradan kendi cebine koymuş oluyorsun. Hayır, toplam hesabı değil parayı hüküm olarak belirle. O parayı özel bir yere koy, onun bir hesabı olsun. O hesabı bakiye ile karşılaştırırsın ve mutmain olursun. Hesabı değil malın kendisini hakem yapın. Allah Teala ne buyuruyor: 

﴾ وَلَا تَقْرَبُوا مَالَ الْيَتِيمِ ﴿

[ 34 سورة الإسراء الآية: ]

 “Yetim malına yaklaşma”  

[ İsra Suresi: 34 ]

Yani onun malı ile kendi malını karıştırma. Eğer karıştırırsan şüphe oluşur. Anlamadan onun parasını harcayabilirsin. Bu Allah’ın ayetlerinin anlamıdır:

﴾ تِلْكَ حُدُودُ اللَّهِ فَلَا تَقْرَبُوهَا ﴿

[ سورة البقرة الآية: 187 ]

 “Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; sakın bu sınırlara yaklaşmayın.”  

[ Bakara Suresi: 187 ]

Seninle onun arasına bir güvenli alan koy.
Dedi ki; Allah ondan uzaklaştırıyor, o hala kötümser davranmaya devam ediyor ve diyor ki, bana hakaret etti, kötü konuştu. Aslında bunlar yüce Allah’ın lütfundan başka bir şey değildir. 
Biz beş saat bekledik vize vermediler. Bizi dövdüler, bu ne demek? Nereye gidiyorsun? Allah Azze ve Celle’nin razı olmadığı bir yere. İşte sana hakaret etmeleri, seni dövmeleri hepsi Allah’ın bir lütfudur aslında. Seni dinine zarar verecek olan şeylerden koruyor. Ben birçok örnek veririm…
Hataya sebep olan çok şey var, şüphelerle dolu çok iş var. Onlar hep insanlara zarar vermek üzere kuruludur. O zaman o meslekte olma şansın olmadıysa bu Allah Azze ve Celle’nin sana bir lütfudur. Bu anlamda şu kutsi hadise bakalım:

(( إن من عبادي من لا يصلح إيمانه إلا الفقرُ، فإذا بسطت عليه, أفسدت دينه، وإن من عبادي من لا يصلح إيمانه إلا الغنى، ولو أفقرته, أفسدت دينه، وإن من عبادي من لا يصلح إيمانه إلا الصحة, ولو أسقمته لأفسدت ذلك، وإن من عبادي من لا يصلح إيمانه إلا السقم، ولو أصححته لأفسدت دينه، وإن من عبادي, من يطلب بابا من العبادة, فأكفه عنه– حريص على قيام الليل، لم يوقظوه، يا رب ما السر؟ عنده شيء من العجب- لكي لا يخله العجب، إني أدبِّر أمر عبادي بما في قلوبهم، إني عليم خبير))  

 “Kullarımdan öyleleri vardır ki, imanı ancak fakirlik ile düzelir, eğer ona yardım edersem dinini bozmuş olurum. Öyleleri vardır ki imanı ancak zenginlikle düzelir, onu fakirleştirirsem dinini bozmuş olurum, bazısı vardır ki sağlık ile imanı düzelir, onu hasta edersem bozmuş olurum. Öyleleri de vardır ki hastalıkla imanı düzelir, sağlık verir iyileştirirsem bozmuş olurum. Kullarımdan biri ibadet için bir kapı ister, ondan men edersin gece namazı için aşırı ister duyar, hırslanır. Onu uyandırmazlar ama o can atıyordur. Ya Rabbi bunun sırrı nedir? Onda merak ve hayret vardır be bu hayret kaybolmamalıdır. Ben kullarımın işlerini kalplerinde olanlara göre yönetirim. Ben her şeyi bilirim ve her şeyden haberdarım.”  

Hadis çok önemli. Bazen sağlık imanınızın menfaatinedir, bazen hastalık. Bazen zenginlik, bazen fakirlik… Bazen ibadetin kapıları size kolayca açılır ama bazen de sizin selametiniz için açılmaz, o sizin menfaatinizedir. Allah her şeyi en iyi bilendir. Ben kulumun her halinden haberdarım.
((إني أدبِّر أمر عبادي بما في قلوبهم، إني عليم خبير))
Ben kullarımın işlerini kalplerinde olanlara göre yönetirim. Ben her şeyi bilirim ve her şeyden haberdarım.”
Bu konunun tamamı şu hadistir:
((احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ))
“Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun”
Yani Allah senin dinini ve dünyanı korur. Allah Azze ve Celle korur. Sen O’nun emir ve yasaklarına itaat ettiğin, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçındığın, sınırlarında durduğun, sınırları aşmadığın sürece Allah’ın seni dünya ve ahirette korumasını hak edeceksin.
İnanıyorum ki mevzu gayet açık ve anlaşılır hale geldi, zira bu hadis dinin temeli niteliğindeki bir hadistir. 
((احْفَظْ اللَّهَ يَحْفَظْكَ))
“Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun”

Hadisin ikinci kısmının açıklaması:

Şimdi; hadisin “sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulasın.” Kısmına gelelim. Bunun anlamı şudur: Hadisteki “tucah” kelimesi karşında, önünde şeklinde anlaşılmaktadır. Denir ki: Allah’ın koyduğu sınırlarda duran, emirlerine uyan, yasaklarından kaçınan kişinin Allah her durumda yanındadır, böyle davranan iyi kulların, herhangi bir kulun Allah Teala hep yanındadır. Zira buyuruyor ki:

﴾ وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنْتُمْ ﴿

[ 4 سورة الحديد الآية: ]

 “Nerede olsanız, O sizinle beraberdir.”  

[ Hadid Suresi: 4 ]

Fakat Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

﴾ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ ﴿

[ سورة التوبة الآية: 123 ]

“Biliniz ki Allah, buyruğuna karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.”  

[ Tevbe Suresi: 123 ]

﴾ وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ ﴿

[ سورة العنكبوت الآية: 69 ]

 “Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır.”  

[ Ankebut Suresi: 69 ]

﴾ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿

[ سورة البقرة الآية: 153 ]

 “Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır. “  

[ Bakara Suresi: 153 ]

Bu özel bir birlikteliktir. Yani Allah onları koruyarak, destekleyerek, yardım ederek ve başarı vererek yanlarındadır.
“Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun, sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulasın.” Allah hep senin yanındadır. Genel olarak söylenen sözler vardır. Vallahi o kadar çok tekrarlanırlar ki anlamlarını yitirirler. mesela… Allah senin yanındadır. Bu az bir şey midir? Allah’ın senin yanında olması az bir şey midir? Allah Teala senin yanında olursa kim karşında olabilir, Allah Teala senin karşındaysa kim yanında durabilir, Allah’ı bulursan neyi kaybedersin, Allah’ı kaybedersen neyi bulursun? Söyleyen doğru söylemiş;

Sen tatlı ol da, bütün hayat zehir olsun,Sen razı ol da, bütün insanlar öfkeyle dolsun..

Benim aram iyi olsun yeter ki seninle, İsterse harab olsun bütün herkesle.

Bu çok net ve açık bir söz, okursun;

﴾ وَاعْلَمُوا أَنَّ اللَّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ ﴿

[ سورة التوبة الآية: 123 ]

 “Biliniz ki Allah, buyruğuna karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.”  

[ Tevbe Suresi: 123 ]

﴾ إِنَّ اللَّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ ﴿

[ سورة البقرة الآية: 153 ]

“Şüphesiz Allah sabredenlerin yanındadır.“  

[ Bakara Suresi: 153 ]

Ve bunu hissedersin.
Bir hadis-i şerif okumuştum. Efendimiz Rabbimiz Allah Teala’dan nakille şöyle buyuruyor:

(( يا داود, مرضـت فلم تعدني، قال: كيف أعودك, وأنت رب العالمين؟ قال: مرض عبدي فلان, فلم تعده، أمَا علمتَ أنك لو عدته, لوجدتني عنده ))

 “Allah Teâlâ kıyamet günü buyurur: ‘Ey Âdemoğlu! Hastalandım beni ziyaret etmedin.’ Âdemoğlu ‘Ya rab! Seni nasıl ziyaret edebilirim. Sen âlemlerin rabbisin.’ diyecek. Allah ona ‘Bilmiyor muydun, filan kulum hasta oldu, sen ise onu ziyaret etmedin. Bilmiyor muydun, onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulurdun.”diyecek,”  

Allah Azze ve Celle senden sağlığını alır. Fakat karşılık olarak da yanında olma nimetini verir. Hastanın hisleri çok hassastır. Duyguları kırılgandır. Hasta olan kişi Allah’a yakındır, sağlığı elinden alınmıştır, korkutucu haberler verirler, tahlilleri iyi sonuçlanmaz, doktor onu uyarır. Der ki; hastalığın kolay değil. Umutsuzluğa kapılır. Kendini güçsüz görür ve der ki: “Rabbim senden başka kimsem yok.” Allah’a yaklaşır, O’na yönelir. Allah da ona tecelli eder. Böylece sevinir. Allah Azze ve Celle herhangi bir zamanda onu hastalıktan kurtarır. Sağlığını tekrar kazanır. Hem ruhunda hem de bedeninde. Bu yüzden; “sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulasın.” Katade diyor ki:
((من يتق الله, يكن الله معه، ومن يكن معه, فمعه الفئة التي لا تُغلَب، والحارس الذي لا ينام، والهادي الذي لا يضل))
“Kişi takvalı (müttaki) olduğu zaman Allah da onunla beraber olur. Allah'ın kendisiyle beraber olduğu kişi ise devamlı galip gelecek olan toplulukla, gözünü kırpmayan bir muhafızla ve asla yolunu şaşırmayan bir hidâyetle beraberdir demektir.” Sen Allah ile berabersen Allah Teala da seninledir. Zira Allah Azze ve Celle asla yoldan çıkmayan bir rehber, uyumayan bir gözetmen, asla yenilmeyen güçlü ilahımızdır. Ve sen Allah ile beraber olduğunda insanların en güçlüsü, en hidayet sahibi, en güçlü kalesisin. Allahım beni uyumayan gözünle koru, asla dağılmayan kalen ile bana yardım et.
Seleften biri kardeşine şöyle yazmıştı:
((أما بعد، فإذا كان الله معك, فمن تخاف؟ وإذا كان عليك, فمن ترجو؟))
“Şöyle ki, Allah seninle beraberse kimden korkarsın? Eğer Allah senin yanında değilse kimde umarsın?”
Bu özel birliktelik Kuran’ı Kerim’de farklı farklı yerlerde zikredilmektedir. Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ قَالَ لَا تَخَافَا إِنَّنِي مَعَكُمَا أَسْمَعُ وَأَرَى ﴿

[ سورة طه الآية: 46 ]

 “Allah, şöyle dedi: “Korkmayın, çünkü ben sizinle beraberim. İşitirim ve görürüm.” 

[ Taha Suresi: 46 ]

Allah ile beraber olmak, Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ لَا تَحْزَنْ إِنَّ اللَّهَ مَعَنَا ﴿

[ سورة التوبة الآية: 40 ]

 “Üzülme, Allah bizimle beraberdir!”  

[ Tevbe Suresi: 40 ]

﴾ فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ ﴿

[ سورة الشعراء الآية: 61 ]

 “İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları, “İşte yakalandık!” dediler.”  

[ Şuara Suresi: 61 ]

Mesele çok önemli. Firavun, Firavun’un kim olduğunu biliyor musun? Firavun’un gücü, zorbalığı, zulmü ve ordusu var. Onlar ise karşısında küçük bir grup, HZ. Musa ve arkadaşları… Allah Teala buyuruyor ki:

﴾ فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ ﴿

[ سورة الشعراء الآية: 61 ]

 “İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları, “İşte yakalandık!” dediler.”  

[ Şuara Suresi: 61 ]

Firavun arkamızda, deniz önümüzde, umut sıfır ama Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:

﴾ قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿

[ سورة الشعراء الآية: 62 ]

 “Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.”  

[ Şuara Suresi: 62 ]

İnsan kırk bin fit yükseklikte uçan bir uçaktan, Alplerin üzerinden yere düşer. Bu uçak üç yüz yolcu taşıyordur. Uçak düşer ve hepsi ölür. Sadece bir kişi hayatta kalır. Bu kişinin koltuğu uçağın ikiye ayrıldığı yerdedir ve parça düşer, kırk üç bin fit yükseklikteki uçak düşmeye devam eder ta ki beş metre karla kaplı sık ormanlara kadar ulaşır. Kar vardır ve kar, dallar, çarpmanın etkisini azaltır. Uçak dimdik iner. Allah seninle birlikteyse, kırk bin fit yükseklikten de düşsen seni korur. Yunus (a.s.) bunun en büyük delilidir. Asla umutsuzluğa kapılmadı.
  Yunus (a.s.)’ın başına gelen felaketten daha büyüğünün olduğuna inanmıyorum. Bir adam denizde, gece, zifiri karanlıkta bir gemide giderken denize düşüyor. Bir balina geliyor ve onu yutuyor. Gecenin karanlığı, denizi karanlığı, deniz karanlık, metreler sonra ise zifiri karanlık, sanırım yüz metre sonra, daha az veya daha çok, zifiri karanlıkta, diyor ki üç karanlıkta; gecenin, denizin ve balinanın karnının karanlığında umut sıfırdır. Ama Allah Azze ve Celle şöyle buyuruyor:

﴾ فَنَادَى فِي الظُّلُمَاتِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنِّي كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ * فَاسْتَجَبْنَا لَهُ وَنَجَّيْنَاهُ مِنَ الْغَمِّ وَكَذَلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ ﴿ 

[ سورة الأنبياء الآية: 87-88 ]

 “Sonunda karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilah yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben kötü işler yapmışım!” diyerek yalvardı. Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız.”  

[ Enbiya Suresi: 87-88 ]

Bu yalnız Yunus (a.s.) için geçerli değildir. Her mümin için bu böyledir. Bunu bir örnek olarak, bir ölçüt olarak al. Ben Yunus (a.s.)’ın başına gelen bu musibetten daha büyük bir musibet olduğunu sanmıyorum. Bununla birlikte:

﴾ وَكَذَلِكَ نُنْجِي الْمُؤْمِنِينَ ﴿

[ سورة الأنبياء الآية: 88 ]

 "İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız.”  

[ Enbiya Suresi: 88 ]

Şu kısmın anlamına gelelim:
((تَجِدْهُ تُجَاهَكَ))
“Allah’ı karşında bulasın”
Bir kardeşimiz anlattı, kendisi batı ülkelerinden birinde ameliyat oluyor. Operasyon çok pahalıya mal oluyor. Tüm imkan sınırlarını aşıyor. Kardeşimiz diyor ki: Yirmi beş bin Alman Markı eksiğim vardı, çok büyük sıkıntı çektim. On beş dakika sonra kapım çalındı.- Allah’a yemin ederim dürüst biridir- Almanya’da yaşayan bir arkadaşı geliyor. Geleceğini biliyordur ve arkadaşı yüz seksen kilometre öteden onu ziyarete geliyor. Ziyaretini gerçekleştirdikten sonra şöyle diyor: “Yanımda ihtiyacım olmayan yirmi beş bin markım var. Onu al ve kullan.” Sanki bir melek ona ilham etmiş. Bunun manası şudur:
((احْفَظِ اللهَ يَحْفَظْكَ، احْفَظِ اللهَ تَجِدْهُ تُجَاهَكَ))
“Sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah da seni korusun, sen Allah’ı (dinini) koru ki, Allah’ı karşında bulasın.”
Çok fazla hikaye var. Sen bir kriz yaşıyorsun ve biri seni bu problemden, büyük bir ikilemden kurtarıyor. Bu zor zamanda nasıl orada bulundu? Bu işte Allah’ın seninle beraber olmasıdır. Allah seninle beraberse kim senin karşında durabilir? Zannetme ki, Allah’ın sevgisine O’na itaat ederek, yasaklarını terk ederek, varlıklara hizmet ederek, nasihat ederek, ikramda bulunarak, emirlerine birebir uyarak muhatap oldun. Allah el-Vedud’dur. Nasıl ki O’nun sevgisini istiyorsun, o zaman seni sevdiğini de, sana olan muhabbetini de sana hissettirmelidir. Bunu da her türlü sıkıntında yanında olarak gösterir. Daha da açıklayacak olursak:

﴾ فَلَمَّا تَرَاءَى الْجَمْعَانِ قَالَ أَصْحَابُ مُوسَى إِنَّا لَمُدْرَكُونَ * قَالَ كَلَّا إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿

[ سورة الشعراء الآية: 61-62 ]

 “İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ’nın adamları, “İşte yakalandık!” dediler. Mûsâ, “Hayır! Eminim ki rabbim benimledir, bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.”  

[ Şuara Suresi: 61-62 ]

Daha basit olarak:

﴾ إِنَّ مَعِيَ رَبِّي سَيَهْدِينِ ﴿

[ سورة الشعراء الآية: 62 ]

“Mûsâ, “Hayır! Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.”  

[ Şuara Suresi: 62 ]

İmanı zayıf olan kişi der ki: “Allah sana ne yapabilir?” Şüpheciler de bazen der ki: “Allah sana gökten bir sepet mi indirecek?” Bunlar anlamsız sözlerdir. Rabbimiz birine ikram edeceği zaman ona zayıflıktan bir kuvvet, zorluktan bir kolaylık, sıkıntıdan bir ferahlık yaratır. Hadisin manası da budur: 
((تَجِدْهُ تُجَاهَكَ))
“Allah’ı karşında bulasın”
Rasulullah Efendimiz (s.a.v)’ Ebu Bekir (r.a.) şöyle dedi:
((والله لو نظر أحدهم إلى موطئ قدمه لرآنا، قال: يا أبا بكر, ما ظنك باثنين الله ثالثهما؟))
Eğer onlardan biri ayaklarının altına baksa bizi görecek!"  Rasûlullah (s.a.v.) Şöyle buyurdu: "Ey Ebû Bekir! Üçüncüleri Allah olan iki kişi hakkında ne düşünüyorsun?”
Biz de bu imanı istiyoruz. Allah’ın seninle birlikte olduğunu, O’nun en güçlülerin de güçlüsü olduğunu hissedersin. Eğer Allah’ın senin yanında olduğunu hissedersen, yeryüzündeki hiçbir varlık sana kötülük yapamaz. Bir adamın babasının çok önemli bir işi vardır, farz edelim ki asker olsun, mecburi hizmete gider. Babası ordu komutanıdır. Bu durumda yüksek rütbeli birinden korkusundan titrer mi? Hayır, çünkü o yüksek rütbeli zaten babasıdır. Herkese emir veren odur, dolayısıyla o çocukta bir güven oluşur.
Size diyorum ki; Korku ve iman bir arada bulunmaz. Sen Allah’a bağlısın, O’na muhtaçsın. Allah Azze ve Celle’nin sevgisine talipsin. İşte o Allah Teala seni terk etmez, seni düşmana teslim etmez. Böyle çok hikaye vardır ama en önemlilerine değinmek isterim. 
Biri şöyle anlatıyor: Bir yere gittim, yıllarca oradan çıkamayacağımı düşünüyordum, oturdum, neredeyse kaygı ve endişe kalbimi yiyordu. Bir adam içeri girdi ve şöyle dedi: “Burada mısın?” “Evet” dedim. Bu şahıs işin başında kimin olduğunu biliyordu. Orada aylarca, yıllarca kalabilirdi. Ama birkaç saat kaldı. Allah senin yanındaysa kim karşında durabilir? Allah seni müdafaa eder. Tabi Allah Teala seni dünyevi sebeplerle müdafaa etmez. Allah Teala bir insanı tam vaktinde karşınıza çıkarır. Korktuğunuz kişi onun arkadaşıdır. Her şey biter. Kar gibi erir. Az önce sıkıntı içindeydin, Allah’tan başka kimse bilmiyordu, ağır bir dert içindeydi. O kişi için değeri olan biri geldi. Korktuğun o kimseye karşı senin yanında oldu. Arabuluculuk yaptı ve her şey çözüldü. Sen Allah ile ol ve hiçbir şeye aldırış etme. İşte bu makamın sahibi dedi ki:

Her durumda benim yanımdaysan, 

azığımı taşıma ben zaten zenginlik içindeyim

Siz gerçeksiniz, sizden başka hak yok,

keşke saçım da ben gibi olsaydı

Bir şey olduğunu zannediyorsan sen bir hiçsin, eğer hiçbir şey olmadığını sanıyorsan sen her şeysin. Allah’a muhtaçsın. Söyleyen doğru söylemiş:

Elimde sadece sana karşı olan fakrım var.          Fakrım ile fakirliğimi def ediyorum.

Çare olarak elimde sadece kapını çalma var.        O kapıdan kovulursam hangi kapıyı çalayım?

Şu hadise dikkat edin:

 ((أفضل الإيمان: أن يعلم العبد أن الله معه حيث كان)) 

 “İmanın en faziletlisi, kulun Allah’ın her yerde onunla olduğunu bilmesidir.” 

İmanın en üstün derecesi Allah’ın her yerde senin yanında olduğunu bilmendir. 
Diğer bir hadis Ebu Zer’den naklediliyor; Rasulullah (s.a.v) şöyle buyuruyor:

(( اتَّقِ اللَّهِ حَيْثُمَا كُنْتَ, وَأَتْبِعْ السَّيِّئَةَ الْحَسَنَةَ تَمْحُهَا, وَخَالِقِ النَّاسَ بِخُلُقٍ حَسَنٍ ))

[ أخرجه الترمذي في سننه ]

 “Nerede olursan ol Allah’a karşı gelmekten sakın; yaptığın kötülüğün arkasından bir iyilik yap ki bu onu yok etsin. İnsanlara karşı güzel ahlakın gereğine göre davran.” 

[ Tirmizi Sünen ]

İhsan Allah seni görüyormuşçasına ibadet etmendir. Zira sen O’nu görmesen de O (c.c.) seni görüyor. Dua:
((اللهم اجعلني أخشاك حتى كأني أراك))
“Allahım, beni seni görüyormuş gibi huşu sahibi kıl.”
Allah kullarından biri tek başına çöle girdi, Tebük yolundan dönüyordu. Yalnız hissetti, o anda bir telefon geldi, telefonda şöyle bir ses: “Neden yalnız hissediyorsun, en sevdiğin seninle birlikte değil mi?” 
Dedi ki:
((يا موسى, أتحب أن أكون جليسك؟ قال: وكيف ذلك؟ قال: أما علمت أنني جليس من ذكرني، وحيثما التمسني عبدي وجدني))
“Ey Musa seninle oturmamı ister misin? Dedi ki bu nasıl olur? Dedi ki: Beni zikredenlerle beraber olduğumu, kulumun nerede ararsa beni orda bulacağını bilmiyor musun?”
Bazılarına şöyle dendi:
((ألا تستوحش وحدك؟ قال: كيف أستوحش, وهو يقول: أنا جليس من ذكرني؟))
“Tek başına yalnız hissetmiyor musun? Dedi ki: Nasıl yalnız hissedeyim, o buyuruyor ki: Ben beni anan ve hatırlayanlarla beraber otururum.”
Diğerlerine şöyle dendi:
((نراك وحدك، قال: من يكن الله معه, كيف يكون وحده؟))
“Seni yalnız görüyoruz, dedi ki: Yanında Allah olan kişi nasıl yalnız kalır?”
Diğerlerine de şöyle dendi:
((أما معك مؤنس؟ قال: بلى، قيل: أين هو؟ قال: أمامي، ومعي، و خلفي، وعن يميني، وعن شمالي، وفوقي))
“Sevdiğin yanında değil mi?” dedi ki: “Yanımdadır” dediler ki. “O nerede?” şöyle cevap verdi: “O önümde, yanımda, arkamda, sağımda, solumda ve üzerimdedir.”
İnsanlarla kaynaşma iflas belirtisidir.
Şöyle ki: İkinci kez söyleyelim bu hadis dinin temellerindendir. Dünyada en derinlerde dünyasının ve ahretinin, sağlığının, çocuklarının, ailesinin, malının korunmasını temenni etmeyen, dininin sapkın şüphelerden, tehlikeli arzulardan ve harama yol açabilecek her türlü mübahtan muhafaza edilmesini istemeyen yoktur. Zira seyahat, yolculuk mübahtır ancak bu yolculuk günah ile sonlanabilir. Yine ticaret mübahtır ama seni büyük günaha sürükleyebilir. Sen Allah ile beraber olursan Allah Teala da senin hem dünyanı hem de ahretini muhafaza eder. Meşhur bir dua vardır:

(( اللهم نسألك العفو, والعافية, والمعافاة الدائمة في الدين, والدنيا, والآخرة ))

“Allahım senden af ve afiyet ister, din, dünya ve ahirette devamlı bir esenlik ve afiyet dilerim.”

Allah’ı Tanımanın Tür ve Yolları:
Devam ediyoruz:

تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ

Geniş zamanında Allah'a kendini sevdir ki, O da seni sıkıntı zamanında tanısın (sevsin).

Gerçek şu ki: Allah’ı tanımak iki şekilde olur: Müminlerin avamının, halkın Allah’ı tanıması ve havasın (dinde uzmanlaşanların) tanıması . Halkın tanıması şöyledir: Allah’ın var olduğunu, hay ve kayyum olduğunu , yaratıcı olduğunu, cennet ve cehennemin, sıratın ve mizanın hak olduğunu bilmendir… Bunları bilirsen ama o seviyede değilsen bu eksik bir marifettir. Havasın tanımasına gelince,  Allah’ı öyle tanırsın ki O’na meyleder, O’nu özler, itaat edenlerin, ihlâslıların, teslim olanların safında yer alırsın. Eğer böyle bir marifetin varsa bu özel bir tanımadır. 
((تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ))
Geniş zamanında Allah'a kendini sevdir ki, O da seni sıkıntı zamanında tanısın (sevsin).
Yani sen refah içindesin. 
Şöyle ki, insanın başına bir musibet geldiğinde ve bu musibet onu Allah Azze ve Celle’ye götürdüğünde bu ne güzel, ne hoş bir şeydir. Fakat en mükemmeli refah içinde olmaktır. Bedenin sağlıklı, problemin yok, kalbinde, böbreklerinde, beyninde, kaslarında, kemiklerinde, endokrin bezlerinde bir sağlık problemin yok, safra kesende kum yok, içine hiçbir şey yok, sen sağlıklı ve mükemmelsin. Yine işinde seviyen çok iyi, çocukların iyi, eşin iyi, evin iyi, her şey yolunda ve sen refah içinde yaşıyorsun. Bu genişlik, huzurdur. Sana nimet olarak verilen güvendir. Allah’ı ararsın, O’nun rızasını istersin, kapısına koşarsın, azarladığında ise yüzün ekşir. Şimdi O’nu geniş zamanda tanıyorsun. Peki, zorluk ve sıkıntı geldiğinde… Allah Teala şöyle buyuruyor:

﴾ أَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ إِنَّ زَلْزَلَةَ السَّاعَةِ شَيْءٌ عَظِيمٌ * يَوْمَ تَرَوْنَهَا تَذْهَلُ كُلُّ مُرْضِعَةٍ عَمَّا أَرْضَعَتْ وَتَضَعُ كُلُّ ذَاتِ حَمْلٍ حَمْلَهَا وَتَرَى النَّاسَ سُكَارَى وَمَا هُمْ بِسُكَارَى وَلَكِنَّ عَذَابَ اللَّهِ شَدِيدٌ ﴿

[ سورة الحج الآية: 1-2 ]

 “Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kıyamet sarsıntısı gerçekten büyük bir olaydır. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacak, her gebe kadın karnındaki çocuğu düşürecektir. Ve insanları sarhoş olmadıkları halde sarhoş gibi göreceksin; çünkü Allah’ın azabı (kıyametin dehşeti) çok çetindir!”  

[ Hac Suresi: 1-2 ]

Lübnan’da yaşayan birini tanıyorum. Kendisinin bir fabrikası var. 1975 yılından önce Lübnan refah içinde bir ülkeydi. Bazıları diyordu ki: “Burası Allah’ın dünyadaki cennetidir.” Fiyatlar çok uygundu, ürün boldu, doğa güzellikleri vardı, orada her şey mevcuttu. Bu arkadaşım bana şöyle dedi: “Çok normal bir durumdayım. Ama dayanılmaz bir sıkıntı hissediyorum.” O Lübnan’daydı ve orada günah kapıları ardına kadar açıktı. Kulüpler, eğlence mekanları, fuhuş yuvaları, sahiller, havuzlar… O fabrikadan evine gider gelirdi. Allah Azze ve Celle’den korkardı. İlim meclislerine katılırdı. İçi sıkılmıştı. O ülkede her hangi bir insanın olmayı temenni edeceği o yerde hayat kötüye gidiyordu. Bu sıkıntısı gittikçe çoğaldı. Ancak bu durum fabrikasını Şam’a taşıyana kadar sürdü ve fabrikasını Şam’a taşıdı. Tam Lübnan olaylarının başlamasından önceydi. İki ya da üç ay sonra olanlar oldu. Orada kalan herkesin malı gitti, fabrikası yıkıldı, korku ve endişe kapladı her yeri…
Böyle çok hikaye var. Bir adam petrol üreten bir Arap ülkesinde yaşıyor, işgalden günler önce Şam’a gidiyor. Orada bir yer buluyor, bir dükkan ve ev alıyor. Tüm parasını ülkesinde bulunduğu para birimi değerini kaybetmeden önce diğer para birimine çeviriyor. Allah Teala sizinle, O2nu yanınızda bulursunuz. Allah ne olacağını bilir ve siz O’na itaat ettiğiniz sürece özel bir muamele görürsünüz ve O (c.c.) sizi kurtarır.
Bir kimse refah içinde ama Allah’a isyan içinde yaşıyorsa refah ve rahatlık içindedir ama günahlara batmıştır, sonra öyle bir sıkıntı gelir ki o sıkıntıdan kurtulamaz.
((تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ))
Geniş zamanında Allah'a kendini sevdir ki, O da seni sıkıntı zamanında tanısın (sevsin).
Bazıları diyor ki:
((مساكين أهل الدنيا، خرجوا منها, وما ذاقوا أطيب ما فيها، قيل له: وما هو؟ قال: معرفة الله عز وجل))
“Dünyanın fakirleri onu terk ettiler, içindeki en lezzetli tatları tatmadılar. Onlara “bu nedir?” diye sorulduğunda “Allah Azze ve Celle’yi tanımaktır.” Dediler.
Yine bazıları diyor ki:
((أحب ألا أموت حتى أعرف مولاي، ليس معرفة الإقرار، بل معرفة الاستحياء))
“Mevlamı tanıyıncaya kadar ölmek istemem. Bu tanıma ikrar değil çekinme ve tevazu ile olsun.” 
Genel halkın tanıması ikrardır, ama dinde derinleşenlerin marifeti çekince ve tevazudur.
Yine:
((تَعَرَّفْ إِلَيْهِ فِي الرَّخَاءِ, يَعْرِفْكَ فِي الشِّدَّةِ))
Geniş zamanında Allah'a kendini sevdir ki, O da seni sıkıntı zamanında tanısın (sevsin).
Sıkıntılı zamanda Allah’ın tanıması; size ikramda bulunması, muhafaza etmesi, yardım etmedi ve desteklemesidir. Bu özel bir marifettir. Eğer özel bir marifet istiyorsanız Allah’tan çekinin, tevazu gösterin. Allah Teala da sizi koruyarak, yardım edip destekleyerek tanısın.

Mevcut Diller

Resmi Gizle